Hadi gelin Van'in Çaldiran ilçesine bagli Yatirli köyüne gidelim bu gün... Çaldiran'i geçtikten sonra daglara vuruyorsunuz kendinizi. Son arama noktasi olan karakolun bahçesinden geçmeden Yatirli'ya gidilemiyor. Karakolu geçince daglar, köyler ve siz kaliyorsunuz dagin bu yaninda. Baska kimse yok...
Tendürek Dagi’nin eteginde bir köy, Yatirli... Daginik biçimde saga sola serpistirilen köy evlerine bakilirsa, Yatirli’ya köyden çok mezra demek daha dogru... Bizi köye ulastiran soför Mustafa’nin kontak anahtarini kapatmasiyla ölüm sessizligi kapliyor her yani... Kimse yasamiyor gibi köyde... Ne bir ses, ne bir nefes...
Bir köpek havliyor ötelerde bir yerlerde... Bir esek aniriyor tepenin ardinda... Yine de delinmiyor sessizlik... Sessizligin sesi gibi yankilanip kayboluyor her biri... Dikili tek agaç yok çevrede... Bir domates fidesi ya da filizlenmis bir sogan bile görünmüyor evlerin saginda solunda... Hani doga yabani otlari sunacak kadar cömert olmasa, dagin basinda bir çölde gibisiniz... Kimse yok muuuu?
Bu çagriya cevap, köye bir araba geldigini farkeden ve nereden çiktiklari anlasilmayan çocuklardan geliyor... Çocuk her yerde çocuk iste... Naif, içten ve dogallar... Dünyanin neresine gitseniz, tanimadiklari biriyle karsilastiginda böyle bakar çocuklar. Biraz ürkek, biraz nazli, biraz da simarik ama daima gülen gözlerle... Kameraman arkadasim Ismail Velioglu’nun uzattigi seker, top kek ve sakizdan aliyor her biri... Hem istekli, hem çekingenler alirken.
Suyu olmayan köy
Dagin ufuk çizgisinde, sirtindaki su bidonlarini saga sola sallayarak rahvan rahvan yürüyen bir uyuz esek dikkatleri o yöne çeviriyor... Elinde sopasiyla bir kadin beliriyor sonra... Esegin rahvan yürüyüsüne ayak uydurmaya çalisarak bezgin adimlarla geliyor köye dogru. Su bile yok köyde... Agzi yasmakli bir baska kadin hizla yanimizdan geçerek eve dogru kosturuyor...
Köyün erkekleri birer ikiser gelmeye basliyor yanimiza. Alisilmisin aksine köy meydani yok burada. Her yer meydan zaten... Artik hareketlenmis bir köy yerindeyiz. Elinde kelesiyle (kalasnikof) bir korucu, dik bakislarini üzerimize çevirerek bize dogru yürüyor... Köyün sahibi gibi davraniyor. Öyledir belki de...
Bir güvensizlik dalgasi kapliyor içimizi. Korucunun bakislari, son karakol noktasinin 15-20 kilometre geride kaldigini hatirlatiyor nedense. Çekinmeli miyiz ondan? Kelesten çikacak merminin yönünü, hangi bedene hangi nedenle saplanacagini bu adam belirliyor. Onun sözü geçiyor buralarda. Bu silahtan çikan mermilerle kaç beden son nefesini vermistir acep?
Varligindan da, yoklugundan da kimsenin haberdar olmadigi kaç beden gömülüdür buralarda?... Ve uçsuz bucaksiz daglarin neresinde gömülüdür onlar? Belki de hiç... Yine de ölüm çok yakin geliyor insana, bir namlu mesafesi kadar yakin...
Devlet yapsin, biz nasil yapah
Gergin havayi dagitmak istiyoruz ve soruyoruz:
- “Köyün suyu neden yok?”
Maksat sohbet olsun. Erkekler eline bir çomak alip topragi eselemeye basliyor. Korucu kelesini oksuyor yavasça. Ve agiz birligi etmisçesine cevap veriyorlar:
- “Devlet yapsin...”
- “Neden?” diye soruyorum, “Kadinlar esekle su tasiyacagina, elele verseniz, kazma kürek girisseniz de su suyu köye getirseniz olmaz mi?”
- “Sen çok gonusiysan” diyor korucubasi. Silahin namlusunu belli belirsiz çevirerek.
- “Devlet yapacah. Devlet su getirecah, devlet yol yapacah. Biz nasil yapah?”
Yapmiyorlar da gerçekten. Sasirtici biçimde oturuyorlar yalnizca. Kendilerine yetecek kadar hayvancilikla ugrasiyorlar, o kadar... Çevredeki uçsuz bucaksiz toprak bakir... Anadolu'nun pek çok köyünde gözünüzün alabildigine uzanan bugday tarlalari yok buralarda. Sahipsiz gibi duran topraklar bir tohumla yeserecek oysa. Biraz emek, biraz gayret... Topraktan çikar aslinda o ekmek. Ama nafile... Topragin üzerinde ayiklanmayi bekleyen tas bile bakir...
Korucu sektörü
Peki geçimini nasil sagliyor bunca insan?... Tipki sanayi, tipki tarim, tipki hayvancilik gibi bir sektör üzerinden saglaniyor geçim. Köy koruculugu... Ayda 400 YTL maas alan, eline silah verilen köy koruculari “Ali kiran bas kesen” bu daglarda. 1988 yilinda 14 bin olan köy korucu sayisi, 1995’te 62 bine, 1999’da da 75 bine ulasti... Elinde kelesiyle karsimiza dikilen bu korucu da onlardan biri.
Her ailede ortalama 5-10 korucu oldugunu düsünürsek, bir ailenin aylik ortalama geliri 2 bin ile 4 bin YTL arasinda degisiyor. Bu daglarda 2 bin YTL, eski parayla 2 milyar lira bir servet degerinde. Parayi harcayacak yer bile yok. Çocuklar desen, çorbayi katik ediyor ekmege...
Eee, devlet çocuk basina da para veriyor. Iste yapilan yardimlarin miktarlari:
Ilkögretime devam eden erkek ögrencilere ayda 20 YTL,
Ilkögretime devam eden kiz ögrencilere ayda 23 YTL,
Ortaögretime devam eden erkek ögrencilere ayda 28 YTL,
Ortaögretime devam eden kiz ögrencilere ayda 39 YTL,
Saglik yardimi olarak her çocuga ayda 15 YTL,
Her anne adayi için gebeligin ilk 7 ayinda ayda 18 YTL,
Her anne adayi için dogumda 50 YTL...
Ortalama çocuk sayisi 10 civarinda olunca, bu yardimlar da ayri gelir kapisi oluyor bu yörelerde... Yardimlar bununla sinirli mi? Hayir... Yoksulluk belgesi alan herkese yakacak yardimi yapiliyor. Bitmedi, bir de yesil kart var... Örnegin Van’in Bostaniçi beldesinde oturanlarin yüzde 80’i yesil kart uygulamasindan yararlaniyor. Bu oranin bölge genelinde çok farklilik göstermedigini saniyorum.
Bu rakamlari alt alta mi koyarsiniz, üst üste mi bilmiyorum ama, bir ailenin ortalama gelirini varin siz hesaplayin.
Aman yanlis anlasilmasin...
Asla, “Benden aldiginiz vergiyi burada dagitiyorsunuz. Kesin su yardimlari” gibi bir anlayis içinde degilim. Sakin ola Türk-Kürt ayrimi gibi de anlasilmasin. Çünkü bu bölgede ayni kosullarda yasayan Türk de var, Kürt de var, Arap da... Benim söylemek istedigim su: “Bu insanlara sadece baligin nasil yenilecegi ögretilmis, kimsenin balik tutmaya niyeti yok.”
16 Şubat 2010 Salı, 17:52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder