bdp’li belediye başkanları, 19 haziran 2010’da diyarbakır’da bir toplantı yaptı. toplantıya yedisi il, 51’i ilçe ve 40’ı belde olmak üzere toplam 99 belediyenin başkanları ve il genel meclisi üyeleri katıldı. toplantının başlıca gündem maddesi “demokratik özerklik”ti. bdp’nin ortaya attığı “demokratik, özerk belediyecilik” kavramı, pek çok kişinin kafasında soru işaretine neden oldu. bu talep federasyona giden yolda kürtlerin uygulamaya koyduğu politik bir manevra olarak nitelendi.
dağdan gelen açıklama da bu iddiayı pekiştirecek nitelikteydi. fırat haber ajansı’na konuşan cemil bayık’ın açıklaması görmezden gelinecek gibi değildi. bayık, demokratik özerklik adımı için şunları söylüyordu: “kürt sorununu bu temelde çözmek istiyoruz. eğer türk devleti çözüme yanaşırsa, biz demokratik özerkliği türk devletiyle gerçekleştiririz. kürt sorununu bu temelde devletle müzakere temelinde çözmüş oluruz. türk devleti buna gelmezse, kürt sorununu demokratik özerklik temelinde yine çözeriz. şimdi yapmak istediğimiz de budur. yakında bunun resmi ilanını da yapacağız”… bu sözler bir meydan okuma mıydı? ya da bdp’nin görüşlerine biçim verecek güçte miydi? demokratik özerklik talebi tam olarak neyi içeriyor?
işte bu sorulara cevap aramak, bölgede tırmanan gerilimli havayı yerinde solumak, bu elektirikli havanın sokaklardaki, gündelik hayattaki izlerini yerinde görmek üzere kemaraman arkadaşım serdar çetin ile birlikte yollara düştük.
izlenimlerin bir bölümü 19 temmuz 2010’dan itibaren, bir hafta süreyle cnn türk ekranlarında olacak. ancak kabul edersiniz ki, izlenimlerin tamamını 3 – 4 dakikada anlatabilmek olanaksız. işte o haberlere sığmayan, tanıklıkları, röportajları ve izlenimleri bu günden başlayarak –bir birini izleyen yazılar halinde- burada sizlerle paylaşacağım.
paylaşmak benden, lütfederseniz okumak sizden. başlamadan önce sizlerden tek isteğim var. o da bu satırları okumaya başlamadan önce kafanızdaki şapkaları çıkarıp bir yana koymanız. ülkenin doğusundan yükselen ama bizim bulunduğumuz yerlerden pek de duyulmayan sesleri yargılamadan, onlarla empati kurmaya çalışmanız. bunun hiç ama hiç kolay olmadığının farkındayım.
olur da yazılanları çıplak bir gözle okur ve sonunda hiç değilse “a-aaaa” derseniz, ikinci bir talebim olacak… o da sağırlar diyaloğunun önüne nasıl geçeceğimiz konusuna birlikte kafa yormamız ve bunu önce kendi içimizde sonra da yakın çevremizde tartışmaya açmamız.
emin olun onlar da bizlerle ilgili duydukları her şeye “a-aaaa” diyor ve kendileri hakkındaki düşünceler karşısında hayrete düşüyorlar.zira bölgedekilerin pek çoğu ülkenin batısına kendilerine sunulan şablon üzerinden bakıyor. biz onların sesini nasıl duymuyorsak, onlar da bizim sesimizi duymuyor.
kısacası aynı ülkede yaşasak da birbirimize önyargısız bak-a-mıyoruz. ne biz onları tanıyoruz ne de onlar bizi! oysa orada türk – kürt ayrımı yapmaksızın önüne geleni kasıp kavuran ama tam da buradan yani etnik kimlik siyasetinden beslenen, türklük - kürtlük üzerinden tutuşup alev almış bir yangın var.
sağırlar diyaloğunun biran önce sona ermesi dileğiyle…
* * * *
ilk durağımız diyarbakır’dı. pist uygun olmadığı için havada yarım saat tur atıp, sonra da yakıtın azalması üzerine malatya havaalanı’na zorunlu iniş yapıp, yakıt ikmali yaptıktan sonra yeniden havalanıp 2 saat gecikmeli olarak diyarbakır’a ulaştığımızda; uçaktan iner inmez bdp’nin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı, -eski varto belediye başkanı- demir çelik’in yanında aldık soluğu. gittiğimizde bizi bekliyordu. diyarbakır’a özgü hakiki tavşan kanı çay eşliğinde başladık röportaja…
not: röportajlar, imla hatalarının düzeltilmesi dışında konuşmaları birebir yansıtmaktadır.
göksu -19 haziran’da, bdp’li 99 belediyenin ile genel meclis üyelerininde katıldığı toplantıda basına yansıyan çıkan bir karar var. alınan karar tam olarak nedir?
çelik - 19 haziran 22 haziran’da belediye başkanlarımız ve il genel meclisi başkanlarımızla bir toplantı oldu. toplantının gündem maddelerinden biri yerel yönetimler model taslağımızdı. biz “özgür demokratik yerel yönetimler modeli” adı altında, uygulanan mevcut yerel yönetimlere alternatif yeni bir model geliştirmek durumunda kaldık barış ve demokrasi partisi olarak bunu daha önce yerellerde ve merkezde gerçekleştirdiğimiz konferanslardaki verilerin de ışığında bir kez daha konuştuk. bu öneriyi bir kitapçık haline getirip, demokratik kamuoyu ile paylaştık. tartıştığımız daha çok yerel yönetimler modelinin kendisi.
Felsefesi, ideolojik ve politik açılımlarıyla, mekanizmalara dayalıydı. basın kitapçıktan hareketle, bizim bir karar süreci yaşadığımız sonucuna vardı. barış ve demokrasi partisi, -dtp’nin 2007 deki programında açıklandığı şekilde- demokratik özerkliği 2007’den bu yana türkiye demokratik kamuoyuna dillendiren bir geleneğe ve geçmişe sahip. dolayısıyla demokratik özerklik kavramı partimizce bir kaç yıldır dillendirilen bir söylem.
göksu – bu talep neyi hedefliyor? hükümetten bağımsız bir şekilde yerel yönetimler kendi ...
çelik - biz türkiye’nin 90 yıllık cumhuriyet tarihinde katı merkeziyetçi otoriter zihniyetinden çıkamamış olmasının ciddi sorun ve sıkıntılarını yaşamaktayız. bu siyasal alanda, sosyal alanda, ekonomik alanda olduğu kadar; yerel yönetimler alanında da bu sıkıntı kendisini aşırı düzeyde hissettiren bir uygulma.
ben de belediye başkanlığından gelen bir geleneğe sahip olduğum için (eski varto belediye başkanlığı) yerel yönetimlerin günümüzün küresel dünyasına cevap olabilecek bir formatta ve zihniyette gitmediğini, sorunun ve açmazın kangerenleşmiş olmasının altında bu zihniyetin aşılamamış olduğunu bilen bir kişiyim. bu açıdan da türkiye’de hem idari hem siyasi hem askeri vesayetin yerel yönetimlerde had safhada devam ettiğini, devletin ya da merkezi hükümetin, merkezi iktidarın yereldeki izdüşümünden farklı bir uygulamanın hayat bulmadığını, dolayısıyla da günümüz küresel dünyayla da çok örtüşen onu besleyen küresel dinamiklerini dikkate alan bir algıdan da uzak durulduğunu biliyoruz.
aslında günümüz küresel dünyası üniter devletin o kapalı oteriter zihniyeti yerine, daha geçirgen daha demokratik, kabul edilebilir bir devleti öngörür. devlet bir takım görevlerini sorumluluklarını, avrupa birliği yerel şartı’nda görüldüğü gibi yerele devretmiştir, devretmeye de devam etmektedir. görevlerin merkezde toplanması yerine, merkezi bir kısım yetkilerin, görevlerin yerele devredilmesi sonucu; sorunun çözümünü hem kolaylaştıracak hem de sorunun çözümüne dair yerel dinamiklerin de katılacağı daha demokratik, daha katılımcı bir siyasal sürecin de görülebileceğini düşünüyoruz.
göksu - nasıl bir sistem söylediğiniz?
çelik - biz bunun adına “özgür demokratik yerel yönetimler modeli” diyoruz.
göksu - demokratik özerkliğin bir başka ifadesi mi bu?
çelik - özgür demokratik yerel yönetimler, türkiye cumhuriyeti yasası ve kanunları çerçevesinde yönetimin de demokratikleşmesini öngören bir süreç. bu süreç ilk aşamalarda küresel gelişmenin yol açtığı dinamikleri de dikkate alarak demokratik özerkliğe yol açacağını öngörüyoruz. avrupa birliği üyesi olan italya’da, ispanya’da, ingiltere’de ya da belçika’da bu süreç içerisinde uygulanan önemli ve olumlu önermeler ya da önümüzü açan uygulamalar var.
göksu - siz o zaman hükümetin yerel yönetimlerde demokratikleşmesini öngören bir taslak üzerinde uğraşıyosunuz. Yani henüz ortada bir talep yok. bir öneri olacak bu sözünü ettiğiniz. o çerçeveden baktığınızda özgür demokratik yerel yönetim modeli dediğiniz şey bu. ama “demokratik özerklik” başka bir şey…
çelik - demokratik özerklik mutlaka başka bir şey
göksu – demokratik özerklik sizin talebiniz mi değil mi?
çelik - bizim nihai talebimiz hedefimiz bu. türkiye’de her şeye rağmen yaşanan bir kürt sorunu var. bu kürt sorunun değil 10 yıl, 100 yıllardır çözülememiş olmasının ortaya çıkardığı siyasal ve ekonomik sonuçlar var. bu türküyle, kürdüyle türkiye’de yaşayan herkesi, zengini de yoksulu da bir şekilde ilgilendiren bir sorun. bu sorunun askeri ve siyasal operasyonlarla çözüme kavuşturulmayacağı 90 yıldır yaşadıklarımızdan tecrübelerimizden çıkardığımız bir sonuçtur.
göksu- demokratik özerklik bir anlamda federasyona giden yolda ilk adım olarak kabul edilebir mi ?
çelik - hayır değil. biz şunu da görmek zorundayız; nasıl ki küresel devletin kendisini daha geçirgen bir devlet biçimlerine şekillerine evirdiğini savunabiliyorsak yani konfedaralizm, federalizm, demokratik özerklik gibi benzeri şekilde kendisini evirdiğini düşünüyorsak da kapitalizmin ürünü olan milliyetçilik sorunu da bu gelinen noktada ulus-devleti öngören bir noktayı aştı. “her ulusun devleti olmalıdır” lafı artık söylenebilecek bir söylem bir talep olmaktan çıkmıştır. bu hele türkiye için çok daha önemlidir. İstanbul, kürtlerin en yoğun olduğu bir metrepol durumundayken kürtlere dair bir federasyonu savunmak realiteyle çelişir.
göksu - sizin burada aldığınız bu kararları türkiye genelinde başta istanbul olmak üzere kürtler nasıl değerlendiriyor? böyle bir çalışmanız var mı ?
çelik - mutlaka ona dair bir çalışmamız var. biz bu anlamıyla da 90 yıllık türkiye cumhuriyeti’nde kürtlerin asimilasyonuna dair, onları bir şekilde türkleştirici noktanın iflas ettiğini, tutmadığını, siyasal entagrasyonun demokratik zeminde mümkün olduğunu savunuyoruz. bunun adı özgür demokratik yerel yönetimler olur, demokratik özerklik olur, demokratik özerkliği bu anlamıyla etnik kimliğe, coğrafi sınırlara bağlı kalmaksızın üniter milli sınırlar dahilinde; örneğin bölgelerin iklimidir, etnik demokrafik dağılımıdır, nüfusudur gibi benzeri kriterlere bağlı olarak, farklı küçük bölgelere ayrıştırabileceğini savunuyoruz. atıyorum marmara - istanbul - kocaeli sanayinin can damarı. ekonomik özerkliğe bağlı demokratik özerk bir yapıya sahip olmalı ki, geri düzeyde olan hakkari’nin kriterleriyle o bölgenin ekonomik kriterleri birbiriyle ayrıştırılmamalı.
göksu - yani burada kürt türk ayrımı yapmadığını söylüyorsunuz.
çelik – hayır, kürtlere bağlı, kürtlere ait, kürtlere dair bir demokratik özerkliği kastetmiyoruz. türkiye bu söylemlerden bağımsız, iklimi ve coğrafi koşulları dikkate alınarak yedi bölgeye ayrılmıştır. biz bu yedi yerine daha küçük daha kabul edilebilir bir yönetimi tarif ediyoruz. zaten hakimler hükümetinin de yol açtığı kalkınma ajansı olarak 25 - 26 civarında- 3 ili 5 ili yan yana getirerek birbirine coğrafi olarak yakın olan, ekonomi itibariyle aynı düzeyde olan ya da nüfüs yoğunluğu itibariyle aynı düzeye, kriterlere sahip yerlerden kalkınma ajansları kurdu.
hem ekonomik sürdürülebilirliği, hem ülkenin gelişimi açısından hem de sorunun yerinde görünüp izlenmesi ve yerindeki sorunun karar merciinde yerel halkın yerel dinamiklerin olmasını önemsediğimiz için…
göksu - sizin bu baktığınız açıdan aslında türkiye’ye önerilen bir çözüm modeli olarak görünüyor. ama cemil bayık’ın yaptığı açıklama sizin söylediğiniz yöndeymiş gibi görünmüyor. en azından kurulan cümleler itibariyle… çünkü orada deniliyor ki “türk devleti buna gelmezse, kürt sorununu demokratik özerklik temelinde yine çözeriz. Yakında resmi açıklamasını da yapacağız” bu ne demek ?
çelik – tabi o bir yanıyla pkk’yı ilgilendiren ya da mevcut yapısıyla başka alanları ilgilendiren bir olay ama bizim tartıştığımız, demokratik siyaset alanı olan, bundan sorumlu aktörler olmamızdan kaynaklı barış ve demokrasi partisi adına konuşabiliriz.
göksu - bu sizi bağlayan bir konuşma değil mi?
çelik – hayır, diyorum ya biz 2007den bu yana demokratik özerkliği tartışan, gündeme alan bir partiyiz. burdan pkk kendine göre bir sonuç çıkarabilir, devlet kendine göre bir başka sonuç çıkarabilir, başka aktörler kendine göre başka sonuçlar çıkarabilir .
göksu - neden böyle soruyorum? bizim talebimiz budur, oradan gelen ses farklı olabilir diyorsunuz ama o seste de bir özgüven hissediliyor. deniyor ki biz resmi olarak bunu hayata geçireceğiz. bu bir yaptırım gücünü de içinde barındırıyor. kiminle hayata geçirebilir? yine belediyelerle hayata geçirmek zorunda. nasıl bu özgüveni….
çelik - o anlamıyla da çok kolay bir şey değil. bunu söylemek basit bir şey değil. var olan bir devlet gerçekliği var. siyasal organizasyona bağlı yasaları, kanunu, ilgili organları, yasama, yürütme, yargı denilen mekanizmaları var. bunlara rağmen ben istedim ben yapıyorum diyebilme hakkı gücü yok. ama biz şuna inanıyoruz; devletin ve toplumun demokratikleşmesinin sivil toplum örgütlerine bağlı olduğuna… dün devlet için tabu olan bir çok şeyin bu gün tartışılmasının nedeni toplumun giderek sivilizasyona ya da sivilleşmiş olmasına bağlı. bu anlamıyla yerel yönetimler bizim için önemli, belediye il genel meclisi bizim için önemli.
göksu - o zaman cemil bayık’ın yaptığı açıklamanın sizler açısından bağlayıcı bir yanı yok!
çelik – bağlayıcılığı yok. biz çok daha toplumun sivil örgütlülüğü üzerinden, demokratik siyaset mercilerini ya da merkezlerini zorlayan, onları da değiştiren, dolayısıyla bu günün demokrasisinin ön gördüğü emrettiği ya da demokrasinin bir şeklinin önümüze çıkacak sorun ve sıkıntıları aşma noktasında proje olarak sunduğuna dair bir görev edinmiş bulunmaktayız. bize düşen bu sorunun açılımına ya da açılmasına denk düşen bir kısım siyasal projeleri geliştirmektir.
göksu – peki sizin bu talepleriniz son dönemde hızla tırmanan silahların gölgesinde gerçekleşebilecek gibi mi? yani bir terör fırtınası esmeye başladı bölgede son günlerde. doğu ve güneydoğu’da bunlar varken siz demokratik taleplerinize karşılık bulabilir misiniz?
çelik - çok kolay olmaycaktır. zordur mutlaka operasyonların gölgesinde demokrasinin hayat bulması, demokratik tartışmaların beslenebilmesi zordur ama imkansız değildir. biz onu zorlayacağız. bir şekilde silahın şiddetim hükümranlığından demokrasinin ve demokratik siyasetin öne çıktığı bir alana bu olayı sıçratmak istiyoruz. tam anlamıyla da bizim söylemimizin…
göksu - bu silahlar susmadan, bunu sıçratma şansını görebiliyor musunuz?
çelik - zordur ama mümkündür. biz bu anlamda zaten siyasal ve askeri operasyonların durmasını, pkk’nın da çatışmasızlık eylemine geçmesini ya da eylemsizlik hareketine başvurmasını başından itibaren savunduk ve öneriyoruz. ki biz doğru rolümüzü oynayabilelim. özellikle bu sorunu tbmm kürsüsünden de söyleyebilme hakkına sahip parti olarak siyasal projelerimizi dillendirip; türkiye’nin emekçilerini, ezilenlerini, yoksullarını ne istediğimizi ne arzuladığımızı, neyi yaşadığımızı, ön gördüğümüz hedefe gidecek yolları, yöntemleri dile getirip ikna etmek istiyoruz . ikna gibi bir görevimiz var. bu iknada da ülkenin bölünmesi parçalanması ayrıştırılması yerine, kardeşleşmesine hizmet edecek, herkesin dili, dini, inancı, ırkı, kültürü, herkesin kendi kimliğine dair barış içinde bir arada yaşayabileceği iddasına sahibiz. bu iddiaya dair projelerimiz var. bu projeleri dillendirmek, tartıştırmak istiyoruz. bunu biz yapmazsak siyaseten bunu yapmaya kendisini adamış siyasal aktörler partiler yapmazsa başkasının da yapabilme sansının olmadığını en azından 30 yıllık pratiğinden gördük
göksu - istanbul’dan son dönemde farklı sesler yükseliyor… hürriyet gazetesi yazarı ertuğrul özkök’ün yazdığı bir yazı var. “federasyon” diyor. çok tartışma yaratsa da bu gün bu konuşulmaya başlandı… “verelim gitsin, ne yapıyorlarsa yapsınlar” diye bir ses de yükselmeye başladı kimi çevrelerden. belki de gelinen noktanın bir ifadesi ama federasyon talebine burası nasıl bakıyor? gerçekten istediği şey federasyon mu?
çelik - şimdi çok özür diliyorum, 15 milyon kürtten bahsediyoruz türkiye’de. 15 milyon kürdün homojen olmadığı, farklı anlayış ve düzeylerde hareket ettiği, kürt ulusal demokratik mücadelesi için mücadele etiğini söyleyen bir siyasal harekete karşı 50 - 60 bin korucu var. bu bir realitedir. bu realiteye bağlı olan kürtlerin hepsi şunu istiyor “bu doğrudur” azı bunu istiyor “bu yanlıştır” söyleminden çok, dünyanın insanlığın geldiği bu evrede bu ve benzeri sorunların nasıl çözülmesi gerektiği önemli. bizim kılavuzumuz rehberimiz bu olmalı.
İra, eta yakın zamanda 10 yıldır silahlı şiddet mücadelesini sona erdirip, kendisini demokratik alana ya da siyasete endeksleyen bir mücadele öngördüler. ya da yıllar öncesinde fransada italyada almanyada hindistan’da bu sorunlar çözüldü. federasyon, yeni ve kürtlerin icat ettiği bir olgu değil, türkiye’ye özgü ve parçalayan bir durumda değil. federal almanya ya da abd, hindistan… bunların hepsi özgür, özerk, kendi öz yönetimlerine sahip sahip devletlerin ittifakıyla olmuş bir şey.
türkiye’yi biz bu anlamıyla diğerleriyle benzeştirmiyoruz, aynılaştırmıyoruz. kürtlerle türkler bin yıllardır ekonomik ve coğrafi entegrasyonu en hızlı yaşayan iki halk. bu halkları ayrıştırıp onun sınırlarına hapsetmek çok akıl karı değil. bu siyasal entegrasyonu biz ancak ve ancak ülkenin demokratikleşmesi, demokratik cumhuriyet dediğimiz siyasal paradigmayla gerçekleştirileceğini savunuyoruz. bunun alt uygulamaları, yerelin demokratikleşmesi, yerelin özerk yapılara kavuşması. bu belediye için ne olabilir, idari, siyasi ve mali noktada özerk olmalıdır. bu katılmak istediğimiz avrupa birliğinin önemli kriteridir.
göksu - siyasi açıdan bir belediyenin özerk olması ona ne gibi bir kazanç sağlar? diyelim ki bu sözünü ettiğiniz özerklik elinizde. idari anlamda dediğiniz anda artık merkezle irtibatınız kesiliyor ve siyasi ve mali… yani paramı da kendim bulurum diyorsunuz…
çelik - kaynağımı ben yaratırım, bütçemi ben yönetirim, belediyemi de ben yönetmeliyim. belediyeyi yönetme noktasına geldiğinizde bir noktadan sonra size atanmış, ilçedeyseniz kaymakam, ildeyseniz vali sizin kanununuzu veto edebilme, halkın seçtiği meclisi hiçe sayma hakkına sahip. bu sizin özerk olmadığınızın, merkezi iktidara ya da devlete vesayeten bağlı olduğunuzun en önemli göstergesidir. bu olmadığı sürece özgürlük olmaz.
göksu - somut bir örnek vermeniz mümkün mü?
çelik - en basitinden bir çok ilçelerimizde sokak isimleri, cadde isimleri, park isimleri… kürtçe kelimeleri kullanarak talep ettiğiniz de latin alfabesinin x, w, q harferini ihtiva etmiyor gerekçesiyle, türkçe kanuna ya da türkçe alfabeye uygun olmadığından hareketle kabul edilmiyor. bu anlamıyla o vesayet, siyaseten de idareten de orada hükümranlığını sürdürüyor. yanı sıra kanunla sizin yapacaklarınız merkezi hükümetin hassasiyetlerini ya da ülkenin gelişmişlik düzeyinin hassasiyetine binaen biçimlendirilmiştir. Görev ve sorumluluklarınızın sınırları birileri tarafından size empoze edilmiştir. sizin yapacağınız yürüteceğiniz her türlü faliyet o sınırların dahilinde yürümek durumundadır.
göksu - peki bundan sonra atılıcak adım nedir?
çelik - bizim her şeyden önce toplumun demokratik örgütlülüğü üzerine meşruiyet ve insan haklarına dayalı evrensel taleplerimizin, evrensel hukuğa dayalı taleplerimizin, yerel yönetimleri de kazanmış olmayı da fırsat bilerek, kendi siyasal düşüncelerimizi, projelerimizi uygulanabilir kılmak. Bu projelerin uygulanabilirliği üzerine, bunun ülkenin bölünmesine gitmeyeceği konusunda batı yakasının da bir şekilde güvenini sağlamak, artı burada da yarattığımız bu yerel yönetimler modeline bağlı olarak adil, eşitlikçi, şeffaf, katılımcı ve toplumun bir bütün olarak bu karar süreçlerine katıldığı demokratik nüvelerini, uygulamalarını hayata geçirmek istiyoruz.
tabi konuştuğumuz türkiye. konuştuğumuz türkiye’nin askeri siyasai vesayetine tabi yerel yönetimlerin uygulandığı, kürdün inkar edildiği, reddedildiği bir çok şeyin tabu ve kutsallığında işimiz çokta kolay değil .
göksu – “kürdün inkar edildiği" dediniz... geçenlerde akp genel başkan yardımcısı hüseyin çelik, inkar bir yana şunları şunları yaptık diyerek hükümetin bölgeye yönelik icraatlarını sıraladı. bunların içeriğinin ne olduğunu az çok siz de biliyorsunuz. bütün köylere kasabalara mezralara su götürdük, yol götürdük gibi…
çelik - kürtlerin yaşadığı bu coğrafyada elektriğin suyun gittiği doğrudur. toroslara, egeye elektiğin suyun gitmediği de doğrudur. ama buraya geliyorsa bu güvenlik amaçlıdır. kürde hizmet götürmek amacında bir hizmet değil. yoksa bizim toroslar’da bir çok türkmen köyüne ya da karadeniz’deki bir çok ulaşılmaz köye ya da mezraya hala elektriğin gitmediğini biliyorum . bu anlamda kürdün inkarının önüne geçtiğinin gerekçesi ya da sebebi değildir. kürt, kendi kimliğiyle, kültürü diliyle kendini ifade edebiliyor mu? ana diliyle eğitim almak istiyorum diyor, yok sen kurs açacaksın duyor. bu kişinin kursa giderek kendi anadilini öğrenme hakkını bir gasp değil midir? günümüz çağdaş demokrasileri anadilde eğitimi merkezine oturtmuş.devlete düşen anadilde eğitimini resmi dil olan türkçe’nin yanında vermesidir. bunu paraya bunu kursa bunu bir takım kriterlere bağlarsanız gidecek adam bulamazsınız. burada ekmek satın alamaycak milyonlar var. onların kursa gidebilecek paraları yok ki. kursa ayırıcak zamanları da yok. onu da gerekçelendiriyor, işte biz kursları açtık ama gidicek adam yok diyor. doğrudur ben ana dilimi öğrenmek için kursa gitmemeliyim okula gitmeliyim.
Deneme
YanıtlaSilDevamını merakla bekliyorum... Ellerinize sağlık
YanıtlaSil