İstanbul'dan bir efsane gecti: Leonard Cohen
21.09.2012 Cuma 12:44
Ya çok seviyorsunuz ya da hiç... Ama sevseniz de sevmeseniz de hayranlarının ayağını bir kez daha yerden kesti. Cohen, İstanbul'daydı. Tarihe kayıt düşmek lazım: 19 Eylül 2012 Randevunun adresi Ülker Sports Arena!
Arena'da dingin bir hava...
O havayı süzùlerek delen ve
"Dance me to the end of love" diyerek
sizi dansa davet eden bir ses...
O sese kayıtsız kalmak ne mümkün?
Hep birlikte dans ettik...
Ve Cohen tüm zerafeti, alçakgönùllülüğü, saygısı, kibarlığı, özgüveni ve gizemiyle bir kez daha ele geçirdi...
Hem beni hem tek tek her birimizi...
Bir kez daha diyorum, çünkü ilkinde Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nun semalarında Cohen'in sesi yankılandığında yıl 2009'du.
Türkiye'ye ilk gelişiydi.
Aslında 17 yıl menajerliğini yapan Kelley Lynch tarafından dolandırılmasa daha da geleceği yoktu.
Hani insanın iyi ki diyesi geliyor ama Lynch 2004'te 10 millyon dolara yakın bir miktarı zimmetine geçirdi de Cohen, parasız kaldı ve biraz da mecburen, dünya çapında konserler vermeye başladı.
İkinci gelişinde repertuvarına son albumü "Old Ideas" ın parçaları da vardı.
Onu sahnede üçüncü kez izleme şansıni yakalamak mumkun olur mu bilinmez..
Ama üç yıl arayla izlediğim Cohen'e bir kez daha hayran olduğumu itiraf etmeliyim.
Dedim ya, 'O' ya sevilir ya da hiç sevilmez!
Ben ilk gruptayım ve dinledikçe seviyor, izledikçe seline kapılıyorum.
Sesi, müziği, kah romantik kah karamsar kah başkaldıran kah susan iniş çıkışları bir yana sahne zerafeti bir yana...
Cohen benim için dokuz kisiyle paylaştığı sahnenin her santimetrekaresini hem tek basina dolduran hem ekibinin her üyesinin tek basina o sahneyi doldurmasina olanak tanıyan bir efsane.
Komplekssiz ve tevazu sahibi bir sanatçı...
Başındaki fötr şapkasıylaydı yine.
Hemen hiç çıkartmadığı o fötr şapka sadece bir koşulda çıktı kafasından; grubun üyelerini tanıtırken...
Zaten öyle biri ki, hemen her şarkıda gruptan birini onore ediyor, selamlıyor hatta önünde diz çöküyor.
Hem de buyuk bir ciddiyetle, efendisinin önünde eğilen bir uşak edasiyla, eğiliyor ve sahneyi onlara bırakıyor.
Sahne kah bas gitarın oluyor kah vokalistin.
Ve o gozleri kapalı, kıpırtısız bir şekilde dinliyor.
Sizlerden de aynısını yapmanızı ister gibi dinliyor.
Siz de öyle yaparken buluyorsunuz kendinizi.
Usulca, itaat eder gibi!
Ve 'O', asla rol calmadan hatta kendi rolunü elleriyle onlara teslim ede ede, avucunun içinde tutuyor her birimizi...
Diz çökmekten çekinmeyen bir adam Cohen.
Belki de bu yüzden, önünde diz çökülesi bir duruşu var.
Onunlayken kolayca öne çikabildiğiniz gibi, kolayca bir önceki yerinize dönebiliyorsunuz da.
Hem sizi hem grubun dokuz üyesini, yumuşacık dokunuşlarla gezdiriyor konser boyunca.
Ve son bir not.
Paraya kıyıp da Ülker Sports Arena'nın saha bölümünden ve tribünlerin sahaya yakın bölümünden bilet alabilen mutlu azınlık dışındakiler için Cohen uzakta bir noktaydı.
Aynı havayı solumak için bile orada olmaya değerdi tabi...
Yine de organizasyonu gerçekleştirenler koydukları plazmaların boyutunu büyük tutabilseydi Cohen'le geçen unutulmaz gece daha da doyumsuz olabilecekti!
Tutmamışlardı ve izleyicilerin çok büyük bir bölümü Cohen'e uzaktan eşlik etmek zorunda kaldı.
Ben mi?
Ben de nasılsa sahnenin çekim gücüne yenik düşmüşüm.
Kendime geldiğimde, sahnenin önündeydim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder